Devletler ülkesel egemenliklerinin bir gereği olarak kendi ülkelerindeki yargısal faaliyetlerini bizzat yürütmek isterler. Devletlerin bağımsız ve egemen olmaları, birinin mahkemesinde verilen kararın diğerinin ülkesinde zorla uygulanmasını ve etkilerini doğurmasını engellemekte, mahkeme kararlarının kesin hüküm etkisi ve icra kabiliyeti kural olarak sadece kararın verildiği devletin ülkesinde meydana gelmektedir. Sınıraşan kişi, mal, hizmet ve sermaye hareketlilikleri birden fazla ülkeyi ilgilendiren hukuki uyuşmazlıklara yol açmakta ve bir ülkede verilen yargı kararının başka bir ülkede de etki göstermesini gerektirebilmektedir.
Öğretide yabancı mahkeme kararlarına etki tanınmasının; tarafların menfaatlerinin korunması, adaletin uluslararası toplumun ve uluslararası ilişkilerin ihtiyaçlarına uygun şekilde gerçekleşmesi, hukuki güvenliğin sağlanması hem yargı sistemlerinin hem de tarafların para ve zaman tasarrufu sağlaması gibi faydalarından söz edilmektedir. Bu faydalar, yabancı mahkeme kararlarının kesin hüküm etkisinin ve icra kabiliyetinin kabul edilerek yerli mahkeme kararları gibi sonuç doğurmasının benimsenmesi, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi kurumlarını meydana getirmektedir.
Yabancı mahkeme kararlarının bu konuda özel bir milletlerarası antlaşmalar olmadıkça doğrudan doğruya tanınması ve tenfizi mümkün değildir. Dünyadaki devletlerin tamamına yakını, yabancı mahkeme kararlarının kendi ülkelerinde doğuracakları sonuçları ve bunun şart ve usullerini kendi iç hukuklarında veya taraf oldukları milletlerarası anlaşmalar yoluyla düzenlemektedir. Ülkemizde yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi temel olarak 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) ile düzenlenmiştir.
Yabancı mahkeme kararının Türk hukukunda hüküm doğurması, yabancı kararın niteliğine göre ya tanınması ya da tenfizi ile mümkün olmakta ve tanıma veya tenfiz kararı verilmesiyle birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliğini kazanmaktadır. Yabancı mahkeme kararının kesin hüküm veya kesin delil kuvvetinden faydalanılmak isteniyorsa tanıma, icra kabiliyetinden faydalanılmak isteniliyorsa tenfiz yoluna başvurulması gerekmektedir.
Talep edilen hukuki korumaya göre davalar tespit davası, eda davası ve inşai dava olarak üçe ayrılır. Bir hukuki ilişkinin veya hakkın varlığı veya yokluğu hakkında bir karar elde etmek için açılan dava sonunda verilen kararlara tespit kararları, maddi hukuka ait bir durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için ilgilinin mahkeme dışında yapacağı bir beyanın yetmemesi ve dava yoluna başvurmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen kararlara inşai kararlar, özel hukuka ait bir talebin ileri sürülmüş ve bu talep sonucunda mahkemenin bir edimin yerine getirilmesini, ifa edilmesini emretmiş olması halinde verilen kararlara da Türk hukukunda eda kararları adı verilmektedir. Tespit kararlarının ve inşai kararların kesin hüküm etkisi olduğundan bu nitelikteki yabancı mahkeme kararlarının yalnızca Türkiye’de tanınmasına karar verilebilir. Yabancı mahkemelerce verilen eda kararları, Türkiye’de tenfize konu teşkil edere ve Türkiye’de icra edilebilmeleri için tenfiz edilmeleri gerekir.
TANIMA VE TENFİZ İÇİN ARANAN KOŞULLAR
Yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi bakımından temel hukuki düzenleme olan 5718 sayılı MÖHUK’da yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi, karşılıklılık şartı dışında, aynı koşullara bağlanmıştır.
5718 sayılı MÖHUK’un 50. Maddesinde, yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için öncelikle ve mahkemece re’sen araştırılan ön şartlar sayılmıştır: (1) “Yabancı mahkemeler” den verilmiş bir ilam olması, (2) Bu ilamın “hukuk davalarına ilişkin” olması, (3) Verildiği ülke kanunlarına göre “kesinleşmiş” olması. Bu şartlar, verildikleri ülke dışında etkililikleri söz konusu olabilecek yabancı ilamların yabancılık vasfı ve niteliklerine, başka bir ifadeyle, hangi ilamların yabancı ilam sayılacağı ve bunlar arasından hangilerinin nitelikleri itibariyle diğer ülkelerde sonuç doğurabileceğine ilişkindir.
MÖHUK’un 54. Maddesinde, yabancı mahkeme kararlarının tanıma-tenfizi için aranan asli şartlar düzenlenmiştir. Bunlardan mütekabiliyet koşulu tanımada aranmamaktadır. Bu şartlar: “(1) Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması. (2) İlamın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması. (3) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması. (4) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.” dır.
Özel kanunlarda ve milletlerarası anlaşmalarda tanıma ve tenfize ilişkin özel hükümlere yer verilmiştir. Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 27/A maddesinde, yabancı ülke adli veya idari makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararların bizzat veya vekilleri aracılığıyla tarafların birlikte başvurması, verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adli veya idari makam tarafından verilmiş veya kesinleşmiş olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartlarıyla nüfus kütüğüne tescil edileceği düzenlenmiştir.